Son dönemde Blu Tv’de yayımlanan, hikayesini ve yönetmenliğini üstlendiği “Kirpi” isimli kısa metraj filmindeki başarısıyla adından söz ettiren Sezer Bildiren, bu hafta Maxi Magazin Özel Röportaj konuğumuz oldu. Başarılı yönetmen Bildiren’le, kişisel ilgi alanlarından proje yaratım süreçlerine kadar merak edilenleri konuştuğumuz özel bir röportaj gerçekleştirdik.

- İlk kısa film alanındaki ödülünü 16 yaşında almışsın, seni o yaşlarda kısa film çekmeye teşvik eden şey ne oldu?
- Bi şeyleri keşfetme duygusu diyebilirim. Ağabeyimle birlikte o yaşlarda tiyatro yapıyorduk, yani aslında aile içerisinde piyes de denebilir buna. Sonrasında üretmenin beni heyecanlandırdığını fark ettim ve o dönemdeki eski model bi kamerayla yeni bir pencere açıldı bana. Bunun peşinde gitmek beni o yaştan bu yana heyecanladırmaya da devam ediyor.
- Senin için çok özel bir anlamı olan bir kısa filmin var mı?
- “İnanç” isimli kısa filmim. Çünkü aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen anlamını korumaya devam eden bir hikayesi var benim için ve gerçek bir hikaye. Filmin çekim sürecinde de gerçekten unutamayacağım anılar yaşattı bana.
- Kirpi’nin çekimlerinde seni etkileyen, senaryoda yazmadığın tamamen bağımsız olarak çekim esnasında eklediğin bir sahne veya eşya oldu mu?
- Ekleyip çıkardığım oldu. Filmin içerisinde bir kirpinin olması gerekiyordu. Fakat ben herhangi bir kirpiyi doğasından ayırmamak için sonrasında bu tercihimden vazgeçmiştim. Set günü tam da olması gereken zamanda, hiç beklemediğimiz bir şekilde çekim alanında bir kirpiyle karşılaştık. İnanılmaz tesadüfi bir andı.

- Biyografinde sanat tarihi üzerine eğitim aldığın yazıyor, bu eğitimini proje yaratım süreçlerinde destekleyici bir dal olarak mı planladın yoksa tamamen istediğin için alanından bağımsız olarak sanat tarihi eğitimi almayı mı tercih ettin?
- Yaşamış olan toplumların ait oldukları devirlere kattıkları kültüre ve sanatlarına ilgim var. Bu bölümü okuma amacım da aslında sinema dışında başka araştırma alanında bilgi sahibi olabilmekti. Perspektifimin tek bir yönde olmasını istemedim. Tabii şu anda da yaptığım işe hizmet ettiği birçok kısım oluyor sanat tarihi alanının.
- Eğer yönetmen olmasaydın hangi meslek dalına yönelirdin?
- Bunu cevaplamam biraz zor. Fakat şundan eminim, insana dair ve iletişim gerektiren bir iş modeli seçmeye çalışırdım. Temelde şunu söylemek istiyorum; durmayacağım, asla kendini tekrar etmeyen bir iş düşünebilirdim. Bak şimdi bu söylerken de aklıma Arkeolog olma fikri geldi. 🙂

- Bir filmi iyi yapan şey nedir? Türkiye’de, projelerinde yaklaşımını sevdiğin, örnek aldığın yönetmenler kimler?
- Öncelikle farklı yönetmenlerden iyi filmler izlemek beni gerçekten heyecanlandırıyor ve ruhumu besliyor. Bir filmi izleyip değerlendirirken de özellikle takip ettiğim başlıklar, hikayesi ve sinematografisi oluyor. Bir hikayenin derinliğinin yanında nasıl hikayeselleştirildiği de gerçekten çok önemli. Mesela Fatih Akın. İyi bir sinemacı olmasının yanında çok iyi bir hikaye anlatıcısı. Filmleri, insana dair ve gerçek hayata çok yakın bir anlatıma sahip. Sinematografisini beğendiğim yönetmen olarak da aklıma direkt Tolga Karaçelik geliyor.
- Web sitende çekimi sana ait fotoğraflara yer verdiğin bir ana kategori var. Sinemanın yanında hayatının nasıl bir yerinde fotoğraf?
- Sinema artık benim mesleğim oldu fakat fotoğraf çekmenin gerçekten beni uzun zamandır iyi hissettiren ve besleyen bir tarafı var. Fotoğrafa tutkuyla yaklaşıyorum ve hobi olarak gördüğümden dolayı da kendimi özgür hissettiğim bir alan.

- Son olarak yakın gelecek için üzerinde çalıştığın yeni bir projen var mı? Bizi neler bekliyor?
- Hikaye yazmayı seviyorum, yazdığım birçok film hikayesi var. Kendimi yakın ve hazır hissettiğim dönemlerde de üzerine tekrar çalışıyor ve filmleştiriyorum. Şu anda odaklı olduğum projem, ilk uzun metraj filmim diyebilirim. İçime sinmesi benim için çok önemli bu sebeple ince eleyip sık dokuyorum. Ayrıca belirtmek isterim ki sinema bir ekip işi ve doğru insanlarla olunca bir proje yaratım sürecinde asıl o zaman kıymetli oluyor. Bakalım. 🙂
Röportaj: Aytunç Taylan